Avrupalılar Neden Çok Az Gökdelen İnşa Ediyor?

Giderek şehirleşen, nüfusu artan bir dünyada yaşıyoruz; bu da gökdelenlere olan ihtiyacı artırıyor. Fakat Avrupa, yoğun nüfuslu ve ekonomik açıdan bir hayli müreffeh bir kıta olmasına rağmen çok yüksek binalar inşa etmeye sıcak bakmıyor.

New York’ta 302 gökdelen, Hong Kong’da 546 gökdelen varken; Avrupa’da ise sadece 250 gökdelen var. Üstelik bunların yarısı sadece üç şehirde bulunuyor: Londra, Moskova ve İstanbul.

Avrupalılar bu yapıları çirkin mi buluyor, yoksa çok başka sebepler mi var?

İstanbul

Gökdelenlerin ilk kez 19. yüzyılda Chicago’da ve sonrasında New York’ta yükselmeye başlamasının en önemli nedenlerinden biri, o alanlarda tarihi binaların bulunmamasıydı.

Zaten kıta çok yeni denilebilecek bir tarihte keşfedilmişti. Roma’daki Kolezyum, Atina’daki Akropolis gibi tarihi yapılar bulunmuyordu. Avrupa’daki gibi eski ama sağlam ve görkemli kamu binaları, evler de bulunmuyordu.

Manhattan Önce / Sonra

Ayrıca Avrupa’daki şehirlerin çoğu dar bir alana sıkışmak yerine geniş bir alana dengeli bir şekilde dağıldığı için buralarda yüksek yapı inşa etmeye gerek duyulmamıştı.

Amsterdam, Hollanda

Özellikle İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’da pek çok şehirdeki simge yapılar büyük hasar gördü. Savaştan sonra bunlar yıkılmadı ve büyük bir emek sarf edilerek özenle restore edildi.

Almanya’nınn Köln şehri, İkinci Dünya Savaşı’nda büyük hasar görmesine rağmen restorasyonlar sayesinde eski görünümüne yeniden kavuşmuştu.

Mirası koruma arzusu baskın olunca gökdelenlere karşı hiçbir zaman istek duyulmadı. Sadece bazı şehirlerde gökdelenler yükseldi ancak bunlar da oldukça dar alanlarda toplandı. İstanbul’daki gibi bir düzensizliğe izin verilmedi

Kıta genelinde çok fazla gökdelen olmamasından kısmen sorumlu olan bir kavramdan da bahsetmek gerekiyor: Brükselleşme.

1960’lardan kalma ruhsuz tasarımlı ve kutu benzeri binalar yüzünden şehir manzarası zarar gören Brüksel.

Belçika’nın başkenti Brüksel’de hiçbir zaman gerçek bir gökdelen inşa edilmemiş olsa da; 1960’larda şehirdeki birçok bina, kötü tasarımlı modern yapılara yer açmak için yıkıldı. Üstteki görselde o ruhsuz binaları rahatlıkla seçebilirsiniz.

Belçika’nın en etkili Art Nouveau yapılarından biri olan Maison du People da bu yıkıma kurban gitti. Yerine Blaton Tower adlı yüksek bir bina inşa edildi. Alttaki görselde de gördüğünüz üzere şehrin dokusuna oldukça aykırı duruyor.

Blaton Tower

Ayrım gözetmeyen bu yeniden yapılanmanın şehre verdiği zararı fark eden birçok önemli şahsiyet ve mimar, yapılanların “mimari suç” olduğunu söyleyerek “Brükselleşme” terimini ortaya çıkardı ve yeni şehir planlaması kurallarının getirilmesi için çalışmalar yaptı. Brüksel vatandaşları, çevreciler ve koruma örgütleri ülke çapında protestolar başlattı.

Bu sayede, yeni binaların inşası önemli ölçüde sınırlandırıldı ve tarihi binaların restore edilmesini ve şehrin kültürel dokusunun korunması sağlandı. Facadism adı verilen bir teknik kullanılarak modern tasarımlı binaların dış cepheleri, Avrupa’nın eski ve estetik mimari tasarımlarına benzetildi.

Brüksel’deki bu durum, Avrupa’da modern binalara karşı genel bir hoşnutsuzluğa yol açtı ve bu tip modern binalar yavan ve ruhsuz olarak görüldü.

Bunun üzerine Avrupa’daki çok sayıda şehir, benzer düzenlemeleri benimsedi ve yüksek binaları ya hiç yapmadı ya da tarihi merkezlerden uzak yerlere inşa etti (Paris’teki La Defense gibi).

La Défense, Paris

2000’li yılların başlarından itibaren Londra, Paris, Moskova, İstanbul ve Frankfurt gibi büyük finans merkezlerinde ticari alan talebi arttıkça gökdelenler yükselmeye başladı.

Londra, İngiltere

Nispeten daha küçük olan ve daha sakin bir şekilde büyüyen Avrupa şehirleri ise çevreyi ve vatandaşlarının yaşam standartlarını iyileştirmeyi daha çok önemsedi.

Öte yandan özellikle İskandinavya’daki ve Orta Avrupa’daki şehirler, ulusal ekonomileri içindeki önemini korurken, istikrarlı bir şekilde sürdürülebilirlik ve refah seviyesi bakımından zirvede yer almaya devam ettiler.

Kopenhag, Danimarka

Dünya giderek küreselleştikçe mimari trendler kutu benzeri yapılara kayıyor fakat bazı Avrupa şehirleri buna direnmeye devam ediyor. Gelecekte belki de Avrupa da birtakım zorunluluklardan dolayı yüksek binaların esiri altında kalacak ama en azından İstanbul’daki gibi bir dağınıklık olmayacağı kesin gibi görünüyor.

Bazı Avrupa şehirlerinin nasıl göründüklerine de bir göz atalım isterseniz:

Floransa, İtalya

Budapeşte, Macaristan

Porto, Portekiz

Strasbourg, Fransa

Edinburgh, İskoçya

Barcelona, İspanya

Prag, Çekya

Sizce de gökdelensiz daha güzel değiller mi?

  • Kaynaklar: The B1M, News of Paper

Yorum yapın